Hits: 52
Zerya Bagok
Tarih 4 Nisan 1947, Riha’nın Amara köyünde, bir anadan bir çığlık koptu… O gün doğan güneş öncekilere hiç benzemedi, öyle bir güneş ki her parçası yeryüzüne umut dağıtan… Her ışığı, Kurdistan’ın topraklarında tohum filizlendiren bir güneş doğdu.
4 Nisan gününü Önderliği ‘anlama’ günü olarak ele almak şüphesiz en doğru yaklaşım olacaktır.
Önderlik, her çözümleme ve kitabında, fikir ve düşüncelerini anlayıp anlamadığımız üzerinde sıkça durur ve sorar; “yapılan değerlendirmeleri anlıyor musunuz” sorusunu sorar ve kendisinin doğru anlaşılmasının önemine vurgu yapar. 4 Nisan’ı Önder APO’nun doğum günü olarak ele almaktan öte bir doğuş ve diriliş günü olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Önder APO, çocukluğundan, gençliğine bir yaşam örneğidir. Tabir-i caizse, Kürtler şahsında küllerinden doğan insanlığın yapı taşı Promethousu’dur.
Önder Apo’nun doğuş gerçekliği, tarihsel, felsefik ve toplumsal bir doğuştur. Doğuş gerçeği bazen bir kişiden başlayıp büyük toplumsal ve tarihsel sonuçları yaratan bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim tarihteki bütün büyük toplumsal alt-üst oluşlar belirli kişiliklerin şahsında ifadeye kavuşturulmakta ve onların şahsında anlaşılmaya çalışılmaktadır. Masallardan destanlara, mitolojiden modern tarihin sanat edebiyat ürünlerine kadar, toplumu imge ve simgelerle ifadeye kavuşturan bütün ürünlerde bu kişiliklerin temel motif olarak ele alınması bu gerçeklikle bağlantılıdır.
Tarihteki bir çok önemli kişinin doğuş gerçekliği, önem arz etmektedir. Mitoloji, din ve ideolojilerle anlatılan bu doğuş gerçekliklerinden biridir 4 Nisan. Toplumsal bir doğumun sancılarıdır Üveyş Ana’nın sancıları. Ve toplumsal bir gerçekliğin yeniden yeryüzünde vücut buluşudur, Abdullah ismiyle doğan bu bebeğin ilk ağlayışları.
Amara’da başlayan bu doğuş hikayesi, artık Dünya geneline mâl olmuş bir doğuş gerçekliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Önder Apo, yaratmış olduğu fikir ve ideolojisi ile Kürt halkının önderi olmaktan çıkıp, dünya önderi olmuştur. Kadınları, toprak altından çıkarıp, toprak üstünde mezara gömen zihniyete en büyük cevabı vermiştir. Çokça anlatılan ve bilinen bir olaydır, Önder Apo’nun küçük yaşta evlendirilen oyun Arkadaşı Elif ile olan hikayesi. Önder Apo henüz o yaştayken, zincirlere vurulan, yaşama hakkı elinden alınan kadınları hissetmeye başlamıştır. Önder Apo arkadaşı Elif ile tanıdğı köleleştirilmiş kadını şöyle anlatır; Oyunlar da oynardım, ama fazla değildi. Tek ayaklı oyun, aşık oyunu, biraz da güreş. Kızlarla da birlikte oynamak istiyordum. Hatta birlikte oynamaya çalıştığım bir kıza, çok erken gelin olduktan sonra “gel seninle oynamaya devam edelim” deyişim varmış. Bizzat kadının böyle bir anısı varmış.
Köy kızlarıyla oyunumun istediğim gibi sonuçlanmamasına duyduğum tepki olmasaydı, kızları bu özgürlük oyununa, bu savaşa çekemezdim. Kişinin kendine karşı tutarlı olması gerekiyor. Bir sözüm vardı, çocukluğa ihanet etmemek. Büyüklerin çelişkisi nedir aslında? Çocukluk özlemlerine ihanetle başlayan bir çelişkidir. Ben buna da ihanet etmek istemiyordum. Özgürlük böyle başlar. Çocuk özlemleri kutsal özlemlerdir, barışçıl özlemlerdir. Bağlı kalmak, gerçek bir ilişkidir. Sıradan, geleneksel Kürt erkeğini kabul etmek çok tehlikelidir. Şu soruyu sordum kızlara: “Siz böyle erkeği nasıl kabul ediyorsunuz?” Beni zincire bağlasalar, böyle bir ilişkiyi kabul etmem. Aklıma geldi. Köyde bir kadını vermişlerdi. O çocuk halimle duymuştum. Dediler, kadını artık hep evde kalması için evin direğine bağlamışlar. Ve yine diyorlardı: Kadın o ipleri koparmış, kaçmış. Niçin kaçtı diye, böyle bir ilgi duydum. Ama buna rağmen, hepsi de çok alçakça bağlanabiliyor bugün. Ben bu aileyi nasıl aile olarak kabul edeceğim?”
Önder Apo köle kadını kabul etmedi, kadını geliştirmek, özgürlüğünü yeniden kazandırmak adına kadın özgürlük mücadelesinin temellerini attı. Önder Apo’nun geliştirdiği kadın özgürlük mücadelesi, bugün dünya kadınlarına mal olmuştur. Önder Apo, ne klasik kadını, ne özgürlük adı altında sistem içileşen kadını ne de kimliğinden uzaklaştırılan, tarzı kabul etmedi. Ve yeniden yaratttı, kadın kimliğinin kaybedildiği Kurdistan’da yeniden yaratıldı kadın kimliği. Bu kimlik Jineoloji ile bilimselleştir, kadın ordulşaması ile amansız bir kimlik halini aldı. Yine burada Önder Apo’nun Devrimin Dili ve Eylemi kitabında kadın özgürlük mücadelesini geliştirme yolund yaşadıklarına dair değerlendirmesi şu şekilde; Bir ana, aynı zamanda bir kadın. Bir kadına nasıl ilgi gösterilebilir? Kadın özgürlüğü çözümlemelerinde gösterdiğimiz tarzda, ancaku tarzda anlamlı bir karşılık verilebilir. Küçük hediyeler almaya gerek yok, bence bir kadın özgürlük çözümlemesi anaya da gösterebileceğim en büyük saygım oluyor.
Anamın hiç mi etkisi yok? Etkisi olmasaydı, ben kadınlara böyleyaklaşır mıydım? Bu ilişkilerin benim üzerimdeki dolaylı etkileri, benim kadınlara dikkat etmeme yol açmıştır. Ana gücü, anıanına savaşçılığı, bunun benim üzerimdeki etkisi, beni kadın sorununa böyle dikkat etmeye, kadınları inkar etmemeye, en azından babam gibi olmamaya veya kapı komşunun erkekleri gibi olmamaya götürmüştür. Bunda da anamın payı olsa gerek, diye düşünüyorum. Böyle bir kadının, erkek egemenliğine öyle kolay kolay girmek istemeyen bir kadının etkisi, zaten çok somut.
Bu etkiyi daha sonra nasıl teoriye dönüştürdük? İşte Kadın çözümlemeleri.
Bunları nasıl özgürlük mücadelesine dönüştürdük?
Bir ana o köy koşullarında, o ilkellikte iyi mücadele ediyordu.
Genç kızlarımız da mücadele etsinler. Dikkat edin önce anamla çatışıyorum, aslında onu kolay kolay benimsemiyorum, ama etkisini dolaylı yoldan somut teoriye taşıyorum. Daha sonra da “bütün kadınlar savaşabilir” sonucuna götürüyorum. Bu ne oluyor? Daha üst düzeyde, daha kadın genelinde bir özgürlük olayına taşırmakta, böyle bağlılık göstermekte etkili oluyor. Bu, doğru bir etkilenme olsa gerek. Kadına dikkat ediyorum. Senin anan çok isyancı, çok biinçsiz ve hatta bu anlamıyla çaresizse, kadın örgütlenmesine özen göstermek şart. Anaya bağlı olmak istiyorsan, anan gibi kadınla yetinmek yerine, ananın çaresizliğini güçlü kadına dönüştürürsün. O zaman iyi bir evlat olduğunu kanıtlamış olursun. Teori bu kadar basit. Onun zayıflıklarını güce dönüştürürsün. Onun isyancılığını planlı bir kadın ordulaşmasına dönüştürürsün.
Bir ana özgürlüktür, kadın özgürlüğüne dönüşümdür.”
Öyle ki Önder Apo, kadın özgürlük mücadelesini kadının hapsedildiği feodalizm, Kemalizm ve kapitalizmin etkileri ile eritilmeye çalışıldığı bir dönemde, büyük bir özveri ile kadın özgürlük mücadelesini ortaya koymuştur. Kadın orduluşması ve kadın özgürlük mücadelesine dair, görüşme notlarında ‘Yarım kalmış projem’ diyor. Önder Apo, kadın özgürlüğünü toplum özgürlüğü olarak tanımlayıp, özgürlük sosyolojisi kitabında, Dünya kadınlarına örnek teşkil edecek, kadın bilimini, Jineoloji’yi geliştirmiştir.
Bu yüzden Önder APO’nun doğuşu ile kadınların, gençlerin, halkların doğuşu birdir. Sıradan bir doğum değil, insanlığını kaybetmiş toplumun Amara’da yeniden yeşermesidir 4 Nisan.
4 Nisan, insanlığın doğuşunun kutsandığı gündür.