Kadınların Üzerinde Uygulanan Özel Savaş

Hits: 84

Başkan Apo’nun da sıkça belirttiği gibi “beş bin yıllık erkek egemenlikli sistemin bütün iktidar ve tahakküm araçları, kadını ezmeye ve sömürmeye dayalı olarak” gelişmiştir. Çok iyi bilindiği gibi toplumsallaşmanın ilk nüveleri kadın eksenli anaerkil düzene dayalı olarak gelişmiş ve kadın öncülüğünde gerçekleşen devrimsel gelişmeler, günümüz toplumların ilk prototiplerini açığa çıkarmıştır. Tabi sonraki dönemlerde Tanrı krallar, rahip ve askeri şeflerin öncülüğünde toplumsal düzende büyük değişiklikler ortaya çıkartılmış ve anaerkil düzene sahip olunan toplumsal yapılanmaların yerlerine, erkek egemenliğine dayalı toplum gerçekliği ortaya çıkmış ve günümüze kadar gelişimini sürdürmüştür. Böylelikle çok rahat bir şekilde ifade edebiliriz ki; erkek egemenlikli toplumsal yapının kendisi oluşumundan, günümüze kadar geçirmiş olduğu tüm evrelerde kadına yönelik hem kaba anlamda, hem de inceltilmiş politikalar bağlamında sürekli bir saldırı halinde olmuş, kadının düşürülmesi ile kendisine yaşam alanları oluşturmaya çalışmıştır.

Geliştirilen toplumsal örüntüde eskiye ait (doğal olarak kadına ait) ne varsa inkar edilip, çeşitli söylencelerle çarpıtılmış ve sonraki dönemlerde geliştirilen dini formasyonlarla kadını düşürmeye, köleleştirmeye yönelik aklın sınırlarını zorlayacak yalanlar, hileler bu beş bin yıllık tahakkümcü zihniyet tarafından her fırsatta acımasız bir şekilde açığa çıkartılmıştır. Böylelikle öteden beri her türlü zorbalığa, gaspa ve hem genel, hem de özel anlamda her türlü saldırılara maruz kalan kadın, kapitalist sistem gerçekliğinde ve onun özel savaş uygulamalarında en amiyane tabirle meta olmanın ötesinde bir anlamı taşımamıştır. Kadına yönelik yürütülen bu saldırılar öteden beri yaşamın her alanında çok farklı biçimlerde ve düzeylerde sürdürüle gelmiştir. Kadının günümüz dünyasında toplumsal yaşam alanlarındaki yeri ve konumu hakkında önderliğimiz tarafından geliştirilen çözümlemeler, bu olgunun anlaşılmasında hayli öğretici olmaktadır.

Bununla birlikte belirli odaklarıyla kapitalist sistem ve özel savaş bağlamında kadının yerini ve konumunu kısaca değerlendirebiliriz. Kapitalist toplum elbette ki; kendisinden önceki medeniyetlerden beslenerek ortaya çıkan bir gelişme olmaktadır. Sadece bundan rahat bir şekilde anlaşılmaktadır ki, kapitalist toplum öncesinde kadına yönelik her türlü tecavüz kültürünü geliştiren tahakkümcü ataerkil zihniyeti, formel anlamda kapitalist sisteme kadına yönelik geliştirilecek saldırılar da; esin kaynaklığı yapmıştır. Bunlardan beslenen kapitalist sistem gerçekliği, kadına yönelik ne eskisi gibi dini anlamda şeytana eş tutan söylenceler ortaya çıkarmıştır, ne de ortaçağdaki gibi engizisyonları oluşturup cadı avına çıkmıştır. Fakat tüm bunların yanı sıra kadının en çok satıldığı, aşağılandığı toplumsal yapılanma da kapitalist sistemde olmuştur. İlk bakışta çelişkili bir durum gibi görünmesine rağmen, aslında özü itibariyle kadına yönelik kapitalist sistem ve modernite anlayışında geliştirilen politikaların ne kadar ucuz olduğu ve özgürlükler adı altında daha çok tecavüz kültürünün, bu sistemin ve onun meta ilişkisinin somutlaştığı bir alan olarak, kapitalist sistemde kadının yeri ve konumu hayli öğretici olmaktadır.

Böylesi yapılanmalarda özel savaş sektöründe kadına yönelik geliştirilen saldırıları somutlaştırdığımızda, göze çarpan ilk noktalardan bir tanesi, sistemin sıkça vurguladığı sahte özgürlük, eşitlik anlayışlarının yanında kadının gerçekliği olmaktadır. Yani birçok fırsatta kadın-erkek eşitliği söylenildiği halde sözde eşitlik, özde ise sömürge ve tahakküm kültürünün yaşanılıyor olması gibi bir durum söz konusu olmaktadır. Tüm bunların yanında kadın özel savaşın içinde kullanılan bir metaya da dönüştürülmekte, toplumsal statüde neredeyse bir obje olarak lanse edilmektedir. Böylelikle de kadının dünyası gerek kamusal alanda, gerekse de özel ev kültüründe ona atfedilmiş toplumsal kimliğin içinde, ölümü gösterip sıtmaya razı eder halde bir formasyona sahiptir.

Aynı zamanda kadını ve ona yönelik yürütülen politikaları incelediğimizde bir diğer önemli nokta da; kapitalist sistem gerçekliğinin temel bileşeni olarak da değerlendirebileceğimiz pazar-sermaye ilişkisi içerisinde kadının yeri olmaktadır. Özellikle reklâm sektöründe ve Show dünyası diye tabir edilen gerçeklikte kadının içinde bulunduğu konum, altın kafeste ve yalancı spotların altında yaşanılan bir köle hayatının tüm trajedisi gözler önüne serilmektedir. Bunlarla birlikte kadına yönelik yürütülen her türlü saldırılara rağmen, kadının insani yaklaşımların uzağında durmakta olan gerçekliğinde dini vecibelerden tutalım, toplumsal yaşamın görünmeyen kurallarına kadar, bu yönlü saldırıları ve tahakkümü destekleyen, besleyen yaklaşımların genel kabul görür halde olması da, yaşanmakta olunan bu çarpıklığa yönelik tuhaf bir ironin dışında başka anlamlara mahal vermeyen bir olgu olarak karşımızda durmaktadır.

Bu bağlamda özel savaş gerçekliğinde kadının konumunu incelediğimizde, önderliğimizin de vurguladığı gibi “toplumların düşürülmesi, köleleştirilmesinde kadının köleleştirilmiş ve düşürülmüş olması” gerçekliği çok yakıcı bir şekilde gözler önüne serilmektedir. Kadını bir et yığınına dönüştüren bu toplumsal gerçeklikte ve özel savaş uygulamalarında kadına yönelik yürütülen politikalar ve bu eksende geliştirilmek istenen toplum ve birey, etik ve ahlaki yoksunlukların içinde maddi güdülerin tesirinde, bırakalım özgürlüğü en berbat düşürülmüşlüğü ve köleliği yaşamaktadır.