Hits: 48
Özel Dosya: Örgütlülük ve Özgürlük
Kapitalist modernitenin bize sunduğu ve öngördüğü yaşam içerisinde yaratılan tahribat ve krizler, liberalizmin gençliğe ve kadınlara yoğunlaştırdığı saldırılar temelinde, yanlış anlayışlara ve arayışlara yol açmaktadır. Bu, düşüncelerimiz ve duygularımızda karışıklıklara zemin sunmaktadır. Bunun için düşünceleri ve duyguları sistemin pençesinden kurtarmak gerek. Bu, özgürlüğe atacağımız en büyük adımken, kapitalist moderniteye karşı en keskin cevap olmaktadır. Genç kadınlar sistemin daimi saldırılarından dolayı kimliksizleştirilmek ve bireysel, sanal hayat ile kandırılmak ve kendi doğal özelliklerinden uzaklaştırmak, istenmektedir. Kapitalist modernite toplumsallığı ve kadın etrafında gelişmiş olan toplumsal ahlak ve değerleri tüketerek yaşamını sürdürmektedir. Bundan kaynaklı, doğal toplumdan bu yana gelişen toplumsal hafızayı silmek ve bu temelde insanları kendi hizmetinde yönlendirmek istemektedir. Fakat bazı değerler, özellikler ve tarihi süreçler evrensel hafızaya işlemiş ki anlatılmazsa bile genlerimizde, duygularımızda hatta rüyalarımızda bize dönmektedir ve bizde bu sisteme karşı derin sorgulamalar uyandırmaktadır. Bu duygusal zekânın, yani evrenin muazzam öz savunması olup duygusal zekânın ve insanlığın toplumsal devrimle geliştirdiği değerleridir. Fakat iktidarcı zihniyet, yaşamı bozguna uğratmak için insanların toplumsal arayışlarını bireye indirgemek istemektedir. Bu temelde, toplumsallığın gelişmesinde rol oynayan en önemli etkenlerden birisi insanların arasındaki evrensel bağ ve paylaşım olmuştur. Tecrübe, duygu fikir ve genel anlamda kültür insanların yaşamına anlam katmış ve bu maneviyatla evrenin sırrına biraz da olsa yaklaşmayı başarmışızdır. Bunların hepsi kadın etrafında gelişen örgütlülükle yol almış ve her ne kadar erkek egemen zihniyeti tarafından saldırı gelişmiş olsa da, günümüze kadar taşınmış. Örgütlenen komünal yaşam insanların sadece fiziki yani maddi öz savunması değil aynı zamanda yaratılan tüm manevi değerleri nesilden nesile taşır ve yaşamın kendisini simgeler. Yani her birey toplumsal değerlerin kendini yeniden örgütlenmesi ve varoluşudur. Bu temelde eğer kendimizi arıyorsak önce topluma ve tarihimize geri döneceğiz. Ezilmiş ve yok sayılmış bir halk olarak “ben kimim” sorusuna başka şekilde cevap verilemez. Her bir insan kendi toplum sosyolojisinin fotokopisidir. Kendimizi doğru tanımak; tarihsel bilinç ve böylesi bir anlam gücünü yaratır. Kendini tanıyan, toplumu tanır. Kendisini tanıyan, nasıl yaşamak istediğine özgür iradeyle karar verebilir.
Özgür iradesi olan her insan topluma ve kendi yaşamına anlam verir ve anlam gücüyle yaşamı güzelleştirir. Kendini tanımayan bir insan tüm dış etkilere açıktır ve bilinçsizlik onu farkına varmadan köleliğe sürükler.
Hepimizin arayışı olan Özgürlük kavramına geri dönersek eğer, insanların derin toplumsal yoğunlaşması ile gelişen sorgulama gücü yeniliği ve güzelliği yarattı. Erkek egemen zihniyet buna karşıt olarak çirkinliği, bireyselliği ve köleci sistemi inşa etti. Ama ‘xwebûn’u temsil eden vazgeçilmek istem toplumun hafızasına ‘özgürlük’ olarak yazıldı. Burada özgürlük toplumsallığın ve örgütlülüğün temel hedefi olarak ve erkek egemen zihniyete karşı toplumların en güçlü güdü ve duygu ortaklığı olmuştur. Erkek egemen zihniyeti devleti inşa ederken kadının tüm toplumsal değerlerini elinden almış ve toplumun fiziksel ve zihinsel gücünü kendi iktidarı için durmadan kullanmış ve sömürmüştür. İlk kadını köleleştirerek, toplumun doğa ve yaşamla bağlarını koparmıştır ve ana tanrıça kültürünün yarattığı doğayla bütünlüklü yaşamın merkezine erkeği yerleştirmiştir. Kapitalist Modernitenin liberalizmle yarattığı sanal dünya ve bireycilik bizi tekleştirerek, bu toplumsal değerlerimize farklı anlamlar yüklemekte ve tarihsel bilincimizi elimizden alarak bizi savunmasız bırakmakta. Bundan dolayı bugün özgürlükten bahsettiğimizde aklımıza toplum, tarih, mücadele bu temelde örgütlülük gelmemekte. Yani kelimeler esas anlamından soyutlanmaktadır. Kelimeler kutsaldır, manevi değerlerimizi ve tarihi içinde saklayan şifrelerdir. Yaşamın anlamı kelimelerde saklıdır. Bunun için kapitalist modernite bu kavramların içini boşaltmaya ve yeni bir anlam yüklemeye çalışır.
Kapitalist Modernitenin ideolojisi olan liberalizm özgürlük adına bireyciliği dayatırken aslında kadınları da kimliksizleştirerek ölüme sürüklemektedir. Bu sadece fiziksel ölüm anlamına gelmiyor. İnsanlık toplumsal örgütlülük ve ruhsal-bilimsel gelişimlerle son evrimini geçiriyor. 5000 senedir yaşamın her alanına hüküm eden erkek egemen zihniyeti kadın kimliğiyle öylesine oyna mıştır ki, kadın kendini tanıyamaz hale gelmiştir.
Liberalizm köleliği meşrulaştırmak için genç kadınları romantizme ve erkek egemen zihniyetine uygun bir özgürlük anlayışına hapis etmektedir. Kadınları tekleştirerek öz savunmasız bırakmaktadır. Toplumdan kopararak kendi hâkimiyetini kurmaktadır.
Tarihsel bilinç ve kimlik arayışı doğru temelde gelişmediği için genç kadınlar erkeği taklit eder hale gelmiş ve cinsiyle bütünleşme yaşayamamıştır. Bundan kaynaklı feminist akımlar özgürlük arayışlarında sistem dışına çıkamamıştır. Peki, eğer genç kadınlar olarak özgürlük gerçekten hedefimizse, bunu nasıl gerçekleştireceğiz? Kendimizi örgütleyeceğiz ve kendi kimliğimizi yeniden yaratacağız. Kapitalist Modernitenin yalanlarına karşı kendi hakikatimizi, tarihimiz ve bütünlüğümüzde arayacağız ve yeniden yaratacağız. Bize ait olmayan bir yaşam içerisinde özgürlüğün doğması mümkün olmayacaktır. Eğer kendimizi tanımaya ve kendi cinsimizi sevmeye ve aramaya başlarsak, kapitalist modernitenın bize çizdiği çirkin elbiseleri bırakıp kendimize ait olanı yaratırız. Kadınlar olarak kendimizi örgütlemezsek, kendi belirlediğimiz ilkeler ve hedefler temelinde yürümezsek, köleliğin celladından kurtulmak mümkün olmayacaktır. Bir kadının dünyayı değiştirmeye gücü olmayabilir ama özgürlüğe yürüyen örgütlü bir gücü kimse durduramaz.